Tarihin Sıfır Noktası, Göbeklitepe

muyazit

Mümin Bayazıt
Yönetici
digerkonular_gobeklitepe3.jpg
Tarihin en büyük arkeolojik keşfi olarak tanımlanan Göbeklitepe, dünyanın ilk yaşam izlerinin bulunduğu alan olarak kayda geçti. Göbeklitepe ortaya çıkana kadar din ve inançların yerleşik hayat ile ortaya çıktığı sanılıyordu. Yapıların dini bir merkez olduğu kanıtlanınca, bilinen tarih akışı değişti.

Hikaye; 1985 yılında, Şanlıurfalı Mahmut Yıldız’ın tarla sürerken bir heykel bulmasıyla başlıyor. Şanlıurfa Müzesi görevlileri, kendilerine getirilen heykeli “Kireç taşıdır” deyip bir odaya kaldırıyor. 1992’de Alman arkeologlar ise kazıdan çıkan eserleri müzeye teslim etmeye geldikleri sırada o heykeli görüyorlar. Sorup soruşturuyor ve Yıldız ailesinden kazı için izin alıyorlar. Arkeologlar ilk sene bir şey bulamıyor. İkinci sene geldiklerinde bir duvar buluyor. Üçüncü sene bir taşın ucu gözüküyor. Kazdıkça taşın üzerinde boğa, tilki motifleri çıkıyor. Devlet, araziyi Yıldız ailesinden satın alıyor. Ve zaman içerisinde tarihin yeniden yazılmasına yol açan Göbeklitepe efsanesi bereketli topraklar üzerinde yükselmeye başlıyor.

Mahmut Yıldız’ın şimdi bekçilik ve gönüllü rehberlik yaptığı Göbeklitepe, eskiden beri Urfalılar için kutsal bir ziyaret alanı. Her baharda gelip kurban kesip, dilek dileyenler, hastalarını şifa için getirenlerle dolup taşan Göbeklitepe’nin dünyanın ilk ibadet yeri olmasının ortaya çıkması Urfalıları pek şaşırtmıyor.

Göbeklitepe keşfine kadar bilinen en eski tapınak Malta’da ve 5000 yaşında. Oysa Göbeklitepe 12 bin yaşında. Tarih boyunca kültürel evrimin şu şekilde gerçekleştiği biliniyordu: Tarım ile yerleşik hayata geçmemiz; dini öğretiler geliştirmemize ve ibadet yerleri inşa etmemize neden oldu. Oysa Göbeklitepe; kültürel evrimin tarımdan önce gerçekleştiğini ortaya koyuyor. Kalıntılara göre aynı çatı altında toplanmak için önce ibadet yeri yapılmış. Sonrasında ise tarım hayatına uzanan yepyeni bir süreç başlamış. Böylece medeniyetlerin oluşmasına neden olan şeyin tarımdan önce din olduğunu ispatlandı. Kültürel evrim sıralaması da böylelikle değişmiş oldu. Göbeklitepe’nin akla getirdiği bir diğer önemli soru da, Taş Devri zamanında çömlekle ve tekerlekle bile tanışmamış insanlar bu alanı nasıl oluşturdu? Bu sorunun yanıtı hala bulunamamış değil.

Göbeklitepe, tarım öncesi bir topluluğun eseri ve bu insanlar, sandığımızın aksine oldukça bilinçli ve mühendislik bilgisi olan topluluklar. Taş Devri’ni yaşayan insanların, bu ibadet alanını yaparken binlerce yıl sonra ulaşılabilecek mühendislik metotlarını kullanmış olması oldukça şaşırtıcı. İnsanlığın Göbeklitepe’deki gibi bir yapıyı inşa edebilmesi için yerleşik bir yapıda olması gerekiyor. Ancak kazılarda beslenme, barınma gibi ihtiyaçlara yönelik bulgulara rastlanmıyor. Bu da, toplulukların burada günlerini taş çıkartmak, sütunlara şekil vermek için zaman harcadığı ve sonrasında yerleşim yerine gittiğini gösteriyor. Bu yerleşim yerinin büyük bir olasılıkla Şanlıurfa olduğu sanılıyor. Şanlıurfa’da Taş Devri’ne ait bulunan heykeller de bu yorumu destekliyor.

Toprak altında tespit edilenlerle birlikte 20 adet ayrı ibadet alanı bulunuyor. İbadet yerlerinin merkezinde iki büyük dikilitaş yer alıyor. T biçimindeki dikilitaşların her biri ortalama 6 metre yüksekliğinde ve 40 ton ağırlığında. Arkeologlara göre, sütunlar stilize edilmiş insan tasvirleri… Bu gizemli dikilitaşların 10-12 tanesi dairesel planda dizilerek araları taş duvarlar ile örülmüş. Ortadaki bir çift karşılıklı büyük dikilitaş ile çevresindeki dikilitaşlar yuvarlak ya da oval kapalı mekanlar oluşturuyor. Bu olağanüstü ibadet yerini kuranların daha sonra bu alanı gömdüğü düşünülüyor.

digerkonular_gobeklitepe.jpgdigerkonular_gobeklitepe2.jpg
 
Geri
Üst